Bir sorunu ne yaparsanız yapın çözemiyorsanız o bir sorun değil, olayın gerçekliğidir.
Bazı insanlar olmayacak şeyleri oldurmaya çalışarak bir ömür geçirir. Bu kişilerin ortak özelliği kabullenemedikleri bir şeylerin olmasıdır.
Kimisi ilişkisinde herkesin gördüğü şeyi görmeyi, kimisi evladının ortaya koyduğu performansı, kimisi ise içinde bulunduğu durumu kabullenemez.
Böyle durumlara yakından bakma fırsatı elde ettiğinizde insanların yaralarıyla karşılaşırsınız. Onlar için kabullenmek demek yaralarının deşilmesi demektir.
Kimisinin en büyük yarası adam yerine konulmamaktır, bu korkusu onu despotlaşır. Kimisinin ki ise başarısızlıktır, sırf başaramadı demesinler diye bir kişiye, bir işe saplanıp kalır. Kimisinin ki ise yetersizliktir. Evladı bir şeyleri yapamadığında kendini yetersiz hisseder ve böyle hissetmemek için evladının üzerindeki baskıyı arttırır.
İçimizdeki adam yerine konulmama, sevilmeme, takdir edilmeme yaralarını tetikleyen olaylar yaşadığımızda bunları tetikleyen kişileri/durumları değiştirmeye çalışırız. Onlar değiştiğinde her şeyin hallolacağını zannederiz. Ama tetikleyiciler (sivrisinek) adı üstünde tetikleyicidir. Olayın gerçekliği (bataklık) değildir.
Carl Rogers: “Tuhaf bir paradoks var; kendimi olduğum gibi kabul ettiğimde değişebilirim” derken değişim sürecindeki paradoksa işaret eder. Sivrisineklerle savaşmak yerine onlar sayesinde bataklığı bulabileceğimizi söyler.
Ama çok azımız içimizde bir yerlerde bir bataklık bulmaya gönüllüyüz. O sebeple bir şey bizdeki bir kusura işaret etmeye başladığında onu değiştirme isteğimiz artıyor.
Hasan DURAN
Klinik Psikolog







